Bakan Avcı´dan gündeme ilişkin önemli açıklamalar  
Bakan Avcı´dan gündeme ilişkin önemli açıklamalar

Bakan Avcı´dan gündeme ilişkin önemli açıklamalar

Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Anadolu Ajansı Editör Masası’na konuk oldu ve gündeme ilişkin pek çok konuda önemli açıklamalarda bulundu. 

Bakan Avcı´dan gündeme ilişkin önemli açıklamalar

Anadolu Ajansı Editör Masası’na konuk olan Bakan Avcı, öğretmen atamalarından öğretmenlere uygulanacak rotasyona, TEOG’tan dershane öğretmenlerinin istihdamına kadar birçok konuda açıklamalarda bulundu. 

 

 Nisan’da öğretmen ataması yok

TBMM’den 2015 yılı içinde Millî Eğitim Bakanlığına 47 bin kadro kullanabilme yetkisinin verildiğini hatırlatan Bakın Avcı, bu kadrolar belirlenirken Maliye Bakanlığı’nca bütçe imkânları ve bütçe dengelerinin gözetildiğini söyledi. 

Bakan Avcı, atanmak için gerekli puanı alamamış öğretmen adaylarında “Nisan´da 10-15 bin, hiç değilse 3 bin atama yapılması” yönünde bir beklentinin bulunduğunu, ancak 2014 KPSS sonuçlarıyla daha önce iki öğretmen ataması yapıldığını hatırlattı. Bu atamalarda, bazı öğretmen adaylarının puanları yetmediğinden atanamadığını dile getiren Bakan Avcı, mevcut duruma, "Diyelim ki 100 puan alan aday girdi. Sizin de puanınız 98. Peki 100 ile 98 arasında örneğin 200 kişi var. Siz diyorsunuz ki ´250 kişi daha alsanız ne güzel olur´. Çünkü 250 kişi daha alınırsa siz de gireceksiniz. Mesela fizikten 68. sırada olan bir kişi ´100 kişi daha alsanız ne olur´ diye soruyor, çünkü ilk atama açıldığında 100´ün içinde olduğundan o girecek. Ondan sonraki 68´inci kişiye ne diyeceğiz? Bunun sonu yok" sözleriyle açıklık getirdi.

Nisan’da öğretmen ataması yapılmasının, bu öğretmenlerin Mayıs’ta göreve başlayacakları anlamına geldiğini vurgulayan Avcı, "Zaten Haziran’da tatile giriyoruz. Şurada ders yılının bitmesine bir ay kala niye öğretmen ataması yapılsın? Bu, Temmuz ayında yapılacak. KPSS´ye girmek üzere hazırlanan binlerce insan var. Yeni mezun olacak binlerce öğretmen adayı var. Bunlar da bekliyorlar ki okullarını bitirecekler ve Temmuz ayında KPSS´ye girecekler ve müracaat edecekler. Şimdi aldığınız takdirde, ´Kusura bakmayın daha önceki sınavdan düşük puan aldığı için listeye girememiş olanları alıyoruz, siz bir sene daha bekleyin´ diyorsunuz" ifadelerini kullandı. 

 

KPSS sınavından sonra atama yapmak daha adil

Bakan Avcı, bazı sosyal paylaşım sitelerinde zaman zaman "Ben 8 senedir atanmayı bekliyorum, atanamadım, onlar da 1 sene bekleyiversinler" şeklinde, "bencilce" yaklaşımlar görüldüğünü belirterek, "O bakımdan işin doğrusu, rasyoneli Temmuz başında yapılacak KPSS ve alan sınavlarını beklemek ve sonra da Ağustos ayında bu atamaları o günün koşullarına, ihtiyaçlarına, branşlarına göre, il dağılımlarına göre yapmak" dedi. 

Bakan Avcı, atamanın Ağustos’ta yapılmasının her bakımdan daha adil olacağını belirtti.

 

"Öğretmen atamalarında popülist davranmıyoruz"

Öğretmen atamalarıyla ilgili “Zaten seçim geliyor” argümanlarının da çok kullanıldığını aktaran Bakan Avcı, "Böyle bir şey yok. Bugüne kadar ne öğretmen atamalarında ne diğer ekonomik konularda yapmamız gereken bir işi, seçim geliyor diye ertelememekle övünüyoruz. Popülist davranmamakla, kendimizi hep öyle takdim ettik. Seçim ekonomisi uygulamayız dedik, uygulamadık" şeklinde konuştu.

 

Muhalefetin yaklaşımı fütursuzca

Bakan  Avcı, muhalefetin seçim argümanlarını kullandığını ifade ederek, "Adam fütursuzca çıkıp diyor ki ´300 bin öğretmen adayı´ bekliyor. Ben yarın hepsini alacağım. Yani bunun neresine cevap vereceksiniz?" değerlendirmesinde bulundu.  

"Bütün emeklilere Kurban, Ramazan bayramlarında birer maaş ikramiye vereceğim" şeklindeki ifadelerin de benzer şekilde rasyonel olmadığını söyleyen Bakan Avcı, açıklamalarına şöyle devam etti:

"(300 bin öğretmeni atayacağım). Bu ayıp. Bir defa öğretmen adaylarının zekâsına hakaret ediyorsun. 300 bin kişilik kadro yok. Bizim en ideal şartlarda, yani bütün okullarda sabahçı, öğlenciliği kaldırıp tekli eğitime geçtiğimiz takdirde, sınıf mevcutlarını 30´un altına çektiğimiz takdirde alabileceğimiz maksimum öğretmen sayısı 115 bin 953. Oluru bu. Sonra nereden biliyorsun, hangi dersten ne kadar ihtiyacın var? Öğretmenlerin branşlarına göre dağılımlarını, ihtiyaç listelerini biliyor musun da böyle bir vaatte bulunuyorsun, olta atıyorsun böyle bir kitleye. Doğrudan bu kitlenin zekâsına hakaret ediyorsun."

 

"Atanamayan öğretmenler" ifadesi düzeltilmeli

Bakan Avcı, "atanamayan öğretmenler" ifadesinin de düzeltilmesi gerektiğine dikkati çekerek, "Siz ´atanamayan öğretmen değilsiniz.´ Siz atanabilmek için sınava girmiş fakat atanmak için gerekli puanı tutturamamış olan öğretmen aday adaylarısınız. Sınavda gerekli puanı alamamışsınız" dedi.  

Ağustos’ta ataması yapılacak öğretmen sayısının, Temmuz’da emekli olacak öğretmenlerin ve branşlarının belirlenmesinden sonra netlik kazanacağını ifade etti. 

 

Rotasyon 8 yıl olarak belirlendi

Bakan Avcı, öğretmenlere rotasyonu da içeren Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Mevzuatı´nda yapılacak değişikliklere ilişkin detayları da açıkladı.

Bakan Avcı, öğretmenlerin rotasyonun nedenlerini iyi bildiğini ancak kamuoyunda "insanlar hiç istemedikleri hâlde kaldırılıp dolaştırılacak" gibi bir algının oluşabileceğine dikkat çekerek özellikle büyükşehirlerdeki bazı semtlerde, ilçelerde ve okullarda kilitlenmeler yaşandığını ifade etti. 

Türk Silahlı Kuvvetleri  ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında, eş olan askerler ve öğretmenlerin atanmaları konusunda centilmenlik anlaşması bulunduğunu dile getiren Bakan Avcı, belli bir rütbeye kadar TSK´nın Millî Eğitim Bakanlığına, belli rütbeden sonra da Millî Eğitim Bakanlığının TSK´ya uyduğunu belirtti. 

Bakan Avcı, buna rağmen Ankara gibi bazı şehirlerde ciddi tıkanmaların yaşandığını, bazı okullarda 20 senedir görev yapan öğretmenlerin bulunduğunu söyledi. 

Dışarıdan gelen genç öğretmenlerin de buralarda görev yapmak istediklerini anlatan Bakan Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ama okullar kilitlenmiş vaziyette. Buna mukabil başka yerlerde de boşluklar var. Yaptığımız düzenlemeye göre, bu yıl 12 yılla başlıyoruz. 12 yıl ve fazla bir yerde görev yapmış olan öğretmenler, il içinde rotasyona tabii olacaklar. Ondan sonraki yıl 11´e indiriyoruz, ondan sonraki yıl 10´a, ondan sonraki yıl 9´a, en son 8 yıla. Dolayısıyla 4 sene sonra bir öğretmen 8 yıldan fazla bir okulda görev yapamaz kuralını yerleştirmiş olacağız. Böylece öğretmenler arasında bir sirkülasyonu, okulları da rahatlatacak bir sirkülasyonu gerçekleştirmiş olmayı umuyoruz."

Bakan Avcı, 20-25 yıl aynı okulda görev yapmanın, mesleki açıdan da verimliliğe katkıda bulunmadığını vurguladı. 

 

Atamalarda öncelik Doğu ve Güneydoğu Anadolu

Öğretmen atamalarında önceliğin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki illere verildiğini anımsatan Bakan Avcı, "50 bin atama yapmışsak bunun en az 35 binini Doğu ve Güneydoğu’daki 29 ile yaptık. Şu anda doluluk itibarıyla Doğu ve Güneydoğu kentlerinde çok iyi durumdayız. Ama tabii okullar arası eşitsizlikler, nitelik farklılıkları sadece öğretmen sayılarıyla ilgili değil" dedi. 

Bakan Avcı, "Her atama döneminde en büyük payı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine ayırıyorsunuz ama buralara hep göreve yeni başlamış olan tecrübesiz öğretmenleri gönderiyorsunuz" eleştirisinin akla gelebileceğini ifade ederek "Bu da doğru, büyük rotasyon aslında onun için de gerekli" açıklamasını yaptı. Bu rotasyonun zorunlu olarak yapılamadığını vurgulayan Bakan Avcı, şunları kaydetti:  "Çünkü hizmet puanları, bölgelere göre değerlendirmeler. Ne yapmamız gerekir? Bir takım zorlayıcı tedbirlerle değil, özendirici teşviklerle daha tecrübeli öğretmenlerimizi, daha dezavantajlı bölgelerde, okullarda, görev yapmaya özendirmek gerekiyor. Ama bu zorlayarak olmaz. Bu teşvikle olur. Poliste, emniyette, sağlıkta başka hizmet birimlerinde bu tür teşviklerin gerçekten işe yaradığı görülüyor. Dolayısıyla biz de tecrübeli öğretmenlerimizi bu bölgelerde görev yapmaya özendirecek maddi ve manevi tedbirler üzerinde çalışıyoruz, onu da yakında inşallah açıklayacağız." 

 

Dershanede 6 yıl kesintisiz çalışma koşulu aranmayacak

Bakan Avcı, dershanelerde 6 yıl sigortalı olarak çalışan öğretmenlerin Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde istihdamı için çalışmaların hangi aşamada olduğu konusunda da "Yasada, toplam 6 yıl sigortalı çalışmış olanlar müracaat edebilirler´ denildi. Kesintisiz 6 yıl değil, girmiş 8 ay sigortalı çalışmış çıkmış, 10 ay sigortalı çalışmış çıkmış, 2 sene sigortalı çalışmış. Bunların hepsini topladığımız zaman prim ödeme süresi 6 seneyi dolduruyorsa, o zaman onlar bu müracaatları yapabilecekler" açıklamasını yaptı. 

Bu durumda olan öğretmenlerin sayısı konusunda da dershane sektörüyle aralarında bir ihtilaf bulunduğunu anlatan Bakan Avcı, bu konuda Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sigorta kayıtlarına baktıklarını bildirdi.

 

"Kapatma değil, dönüştürme süreci"

Bakan Avcı, Millî Eğitim Bakanlığı’na başvuracak öğretmen sayısı konusunda farklı rakamların telaffuz edildiğini dile getirerek, "Bugün itibarıyla bütün dershane öğretmenlerinin, eğitimcilerinin Millî Eğitim’e geçecekleri, geçmek için müracaat edecekleri kanısında değilim. Çünkü bu bir kapatma süreci değil, bu bir dönüştürme süreci" değerlendirmesinde bulundu.

Dershanelerin daha çok sayıda eğiticiye, öğretmene, yardımcı personele ihtiyaç duyacak eğitim kurumlarına dönüşeceklerinin altını çizen Bakan Avcı, şu bilgileri verdi: "Dolayısıyla dershanelerden öğretmen akımından çok, belki kendilerine ´atanamayan öğretmen´ diyen arkadaşlarımızın içinden de bu yeni kurulacak özel okullara bir talep olacağını bekliyoruz. Dershanelerde görev yapan arkadaşlarımız nasıl müracaat edeceklerini, teknik konuları çok iyi biliyorlar. Ama onlar da Millî Eğitim Bakanlığı’nın bir sınav sistemine tabi olacaklar ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın ihtiyaç duyduğu branşlarda, alanlarda ve yerlerde görevlendirilecekler. Yani ´Ben Bebek´te bir dershanede çalışıyorum, 6 senelik sigorta şartlarını karşılıyorum, beni şimdi Bebek Koleji´ne öğretmen olarak alın´ derler belki de. İsteyenin yüzü bir kara... Ama öyle değil. Türkiye´nin neresinde, hangi branşta ihtiyaç varsa oralarda görevlendirilmek üzere müracaatlarını alacağız."

 

4+4+4 eğitim sisteminde değişiklik olmayacak

Bakan Avcı, "4+4+4 sisteminde değişiklik yapılacağına ilişkin iddialar bulunuyor. Bu konuda çalışmanız var mı" sorusu üzerine, 4+4+4 düzenlemesinin oturduğunu söyledi.

"Bununla ilgili herhangi değişiklik yapmayı hiçbir şekilde öngörmedik, söylemedik, konuşmadık, açıklamadık. Böyle bir şey yok. 4+4+4 başarıyla sürüyor" diyen Bakan Avcı, şöyle devam etti:

"Yok ´5 yıl olacak´, yok ´3 yıla inecek´ filan, bu söylentilerin nereden çıktığını da bilmiyoruz ama şunu tahmin ediyoruz, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili çok ciddi, çok sistemli bir dezenformasyon kampanyası yürütülüyor. Özellikle belli bir grubun yayın organlarında, her gün çok sistemli, Millî Eğitim Bakanlığında işlerin iyi yürümediği, millî eğitimin çöktüğü, millî eğitim sisteminin değiştiği, yazboz tahtasına dönüştüğü algısını uyandırmaya yönelik çok kasıtlı düzmece haberler ve yorumlar çıkıyor. Fakat bütün gayretlerine rağmen bazı günler, herhangi şekilde bir kenarından tutulabilir düzmece haber inşa edilebilir şeyler bulamadıkları zaman kendileri oturup senaryo üretiyorlar. Bunun onlardan bir tanesi olduğunu zannediyorum."

Bakan Avcı, bu konuda bir değişikliğin hiçbir şekilde konuşulmadığını, tartışılmadığını, söylenmediğini vurguladı.

 

Üniversiteye giriş sınavı

 "Üniversiteye giriş sınavlarının yılda birden fazla yapılması çalışmalarına" ilişkin soru üzerine de Bakan Avcı, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun AK Parti iktidarından önce bazen 2-3 yılda bir toplandığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın başbakanlığı döneminde ise toplantıların her yıl düzenli yapıldığını anımsattı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu´nun başkanlığında da bu toplantıların düzenli devam ettiğini vurgulayan Bakan Avcı, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda 3 yıl önce TÜBİTAK´ın, YÖK´ün, ÖSYM´nin, Millî Eğitim Bakanlığının ve ihtiyaç duyulacak başka kuruluşların da katkılarıyla, "üniversiteye giriş sistemini daha rasyonel zemine oturtmak için çalışmalar yapılması" kararı alındığını hatırlattı. 

Bununla ilgili çalışmaların YÖK´te sürdüğünü ve başka ülkelerdeki uygulamaların araştırıldığını belirten Bakan Avcı, şunları söyledi:

"Bunları söyledikten sonra, şöyle bir haber çok haksızlık olur, ´Üniversite sistemi sil baştan´, ´Üniversiteye giriş yeniden değiştirildi.´ Hayır. Ne tür iyileştirmeler yapılabilir, ne tür düzenlemelerle daha adil, daha rasyonel bir yerleştirme sistemi kurulabilir, bununla ilgili araştırma, tartışmalar yapılıyor, yapılmalıdır da. Ama hiçbir öğrenci şu endişeye kapılmamalı, ´Şimdi lise son sınıftayım. Acaba önümüzdeki sene üniversiteye girişte bir değişiklik olur mu´ Hayır. Hiçbir lise öğrencisi, üniversiteye girişte, tam da üniversiteye gireceği yıl bir sürprizle karşılaşacağı duygusuna kapılmamalı. Bunlar önceden dereceli olarak, öğrenciler, öğretmenler, veliler önceden bilgilendirilerek, ´Bak 2 sene sonra şöyle bir düzenleme yapılacak, ona göre tedbirimizi şimdiden alalım, okullar, veliler, öğrenciler olarak alalım.´ Bunu söz gelimi söylüyorum. Sürpriz yok. Önceden bilgilendirilecek. Böylece hiçbir öğrenci ´Buna hazırlıklı değildim, bu da nereden çıktı´ demez."

 

30 Mart itibarıyla 2 bin 9 dershane müracaat etti

Bakan Avcı, "3 bin 460 dershaneden kaçının dönüşüm için başvurduğuna" ilişkin olarak, başvuruların geçen yıl 2 Haziran´da fazlar halinde başlatıldığını söyledi.

İlk fazda 327, ikinci fazda 240, sonra da 182 ve 885 dershanenin müracaat ettiğini anlatan Bakan Avcı, böylece ilk dört dönemde bin 634 dershanenin dönüşüm programına kabul edildiğini belirtti.

Devam eden beşinci başvuru döneminde de, bugün itibarıyla 375 dershanenin başvurduğunu dile getiren Bakan Avcı, "Böylece 30 Mart itibarıyla 2 bin 9 dershane dönüşüm programına müracaat etmiş. Bunların bin 836 tanesi dönüşüm programına kabul edilmiş" bilgisini paylaştı.

 

Dershaneler için geri dönüşü olmayan bir yola girildi

"Müracaat sayılarına ve tarihlerine baktığınız zaman orada çok enteresan bir şey görüyorsunuz, birden bire artıyor" ifadesini kullanan Bakan Avcı, şöyle devam etti:

"Neden? Çünkü dershanelerle ilgili yasanın iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine yapılmış bir müracaat var. Ve bazı dershane grupları, bu müracaatı yeni öğrenci kaydedebilmek için özellikle kullandılar. Yani velilere ve kamuoyuna şu mesajı verdiler, ´Merak etmeyin, Anayasa Mahkemesinden dönecek, dershaneleri kapatamayacaklar, dönüştüremeyecekler, çünkü Anayasa Mahkemesi bu yasayı iptal edecek.´ O nedenle dershaneler de müracaatlarında biraz gevşek davrandılar. Oysa yasa, ne kadar erken müracaat ederse dönüşüm için bir kurum, o kadar çok teşvikten yararlanma imkanı var. İlk müracaat edenler, daha çok teşvikten yararlanıyor, son müracaat edenler daha az teşvikten yararlanıyor." 

Buna rağmen başvurularda azalma yaşandığını belirten Bakan Avcı, "Ne zamana kadar? Bu sene başına, yani dördüncü fazın başına kadar. Çünkü artık bu işin dönüşü olmadığını, Anayasa Mahkemesinden kendi umdukları türden bir karar çıkmama ihtimalinin ne kadar arttığını görerek, bu gecikmeyi de ona yorarak veya Anayasa Mahkemesi bu yasayı iptal etse bile artık dönüşsüz bir yola girildiğini, kamuoyunda dershane illüzyonunun kırıldığını, dershanelerin olmazsa olmaz kurumlar olmadığının artık kamuoyu tarafından anlaşıldığını gördüler. Dolayısıyla birden müracaatlar artmaya başladı" değerlendirmesinde bulundu.

 

Özel okul için teşvikler

Bakan Avcı, "yeni eğitim öğretim döneminde özel okul teşviği alacak öğrenci sayısı ve teşviğin miktarına" ilişkin soruyu yanıtlarken, sayı ve miktarın Maliye Bakanlığının görüşü alınarak kararlaştırıldığına dikkati çekti.

"Aşağı yukarı bu yılki miktar ve ölçekte olabileceğini söyleyebilirim" diyen Bakan Avcı, bunun, okul öncesi eğitimde 2 bin 500, ilkokul ve ortaokulda 3 bin, lisede 3 bin 500 lira olduğunu aktardı. Bu desteğin geçen yıl 200 bin öğrenciye verilmesini öngördüklerini belirten Bakan Avcı, "Bu yıl da aşağı yukarı aynı ölçekte olur" diye konuştu.

Geçen yıl teşviğin "devlet okulundan, özel okula geçen öğrencilere verilmesi" koşulu bulunduğunu anımsatan Bakan Avcı, bunun TEOG kayıtları sırasında bazı velilerin ciddi zorluklar yaşamasına yol açtığını dile getirdi. Bakan Avcı şu ifadeleri kullandı:

"Öğrenci ve velileri zorluk çektiler. Bu yıl o şeyi kaldırdık, artık özel okulda okuyan öğrenciler de bu destekten yararlanmak için müracaat edebilecekler. Geçen yılki miktarlarda ve ölçeklerde, yaklaşık olarak bu yıl da Maliye ile bir mutabakat sağlayacağımızı düşünüyorum."

 

"Züğürt tesellisi değil"

"Bu yıl TIMSS ile PISA´da Türkiye´nin daha iyi sonuç alacağını düşünüyor musunuz" sorusu üzerine Bakan Avcı, "Bu sınavlar, bir zamanlar IMF inspektörlerinin Türk ekonomisi hakkında söyledikleri üç cümlenin, beş cümlenin veya bir sektörle ilgili yorumlarının bütün ekonomiye teşkil edilerek yorumlanması gibi bir yanlış algıya da yol açıyor" değerlendirmesinde bulundu.

Bunların, 15 yaş grubundaki çocuklara yönelik, belli konularda yapılan uluslararası sınavlar olduğuna işaret eden Bakan Avcı, Türkiye´deki öğrencilerin bu sınavlarda, uluslararası camiadaki akranlarından daha başarılı olmasını kendilerinin de arzu ettiğini söyledi. 

Bakan Avcı, "Ama sadece PISA ve TIMSS sonuçlarına bakarak Türk eğitim sisteminin geneli hakkında bir nitelik değerlendirmesinde bulunmak yanlış olur. Şüphesiz o sonuçlar bize o yaş grubunda, o eğitim kademesindeki öğrencilerimizin durumu hakkında sağlıklı bilgi verir, doğru. Ama sadece bu sonuçlara bakarak Türk eğitim sisteminin geneli hakkında bir not gibi görmek yanlış olur" ifadelerini kullandı.

Türkiye´nin sıralamalarda istediği yerde olmadığını ama önceki yılki sonuçlarının Türkiye´nin, PISA´ya katılan bütün OECD ülkeleri içinde durumunu en hızlı toparlayan ülke konumunda bulunduğunu gösterdiğini ifade eden Bakan Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu bir defa sevindirici bir şey. Evet, bulunduğumuz yer iyi değil ama eksiğini en hızla kapatan, en iyi toparlayan ülke durumundayız. Daha da sevindirici olanı, bu toparlanma en dezavantajlı kesimlerde görülüyor. Yani Türkiye OECD ülkeleri içerisinde hem en hızlı toparlanan ülke durumunda hem de en dezavantajlı kesimlerini yukarıya taşıma konusunda en başarılı ülke. Bu bir züğürt tesellisi mi? Bunu bir züğürt tesellisi olarak söylemiyorum ama iyi taraflarımızı da görelim ve öğretmenlerimizi de eğitimcilerimizi de daha fazla demoralize edecek yanlış genellemelere girmeyelim diye bunu söylüyorum." 

TEOG sınavlarına geçen yıl 1 milyon 300 bine yakın öğrencinin girdiğini anımsatan Bakan Avcı, 4 bin 500 öğrencinin de tam puan aldığını dile getirdi.

Bu kez de "Ne oluyoruz, bu kadar adam nasıl tam puan yapar, bir şey mi dönüyor" denildiğini anlatan Bakan Avcı, "1 milyon 300 bin kişilik bir kitlede, bir evrende 4 bin 500, her halükarda oluşur. 4 bin, 5 bin, bir yerde kümelenmeler olur. Oradaki başarılı öğrencilerin durumu bile, eğitimin bir zaafı gibi, eğitimde bir zafiyet, sınavların güvenirliği konusunda soru işaretleri oluşturacak bir zafiyet gibi takdim edildi" şeklinde konuştu.

 

"Danıştay´ın kararına uyuyoruz"

Bakan Avcı, Danıştay´ın Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi kapsamında puan üstünlüğüne göre liselere yapılan nakillerle ilgili yürütmeyi durdurma kararı, Maarif Vakfı´nın kurulumundaki son aşama ve diğer konularda açıklamalarda bulundu.

Liselerde ara sınıflarda daha önce taban puana sahip olmayan öğrencinin naklinin yapılamadığını dile getiren Bakan Avcı, bu durumun ailesi tayin olan çocuklar için sorun yarattığını söyledi.

Bu nedenle tedbir için ara sınıflara nakillerde taban puanı şartı aramadıklarını bildiren Bakan Avcı, şöyle devam etti: "Aynı okuldaki kontenjan için müracaat edenleri puan üstünlüğüne göre alma yöntemine başvurduk. Yani ´taban puana bakmadan puan üstünlüğüne göre alalım´ dedik. Bu suistimale müsait bir uygulama mıdır? Evet, müsaittir. Onu da kabul edelim. Bir yerden bir sorunu çözerken bir suistimal kapısını da aralamış gibi oluyor muyuz? Olabilir, çünkü çocuk Eskişehir´de, Çankırı´da, İstanbul´da A semtinde düşük puanla öğrenci alan bir liseye girmiş, B semtinde daha yüksek puanlı bir lisede kontenjan açığı olduğunu duymuş, halbuki geçen sene sınavda orayı tutturamamış ama ara sınıfta buraya geçmek istiyor. Böyle şeyler olur mu? Olur." 

Danıştay´ın  puan üstünlüğüne göre liselere yapılan nakillerle ilgili yürütmeyi durdurma kararı verdiğini ancak esastan kararın henüz verilmediğini ifade eden Bakan Avcı, "Danıştay´ın kararına uyuyoruz" dedi.

Bunun için e-okul sisteminde gerekli düzenlemeleri yaptıklarını bildiren Bakan Avcı, "25 Mart´tan itibaren nakille gelmek isteyen çocuklarda Danıştay´ın istediği gibi taban puan şartını arıyoruz artık. Eğer bu karar esastan aynı doğrultuda çıkarsa o zaman önümüzdeki yıl nakiller, taban puanı şartı ve müracaat edenlerin arasında puan üstünlüğüne göre yapılacak demektir. Buna uyacağız" diye konuştu.

 

Nakille yerleşenler müktesep hakkına sahip

Bakan Avcı, daha önce taban puanı şartı aranmadan yapılan nakillerde, çocuklara "seni buraya aldık ama puanın yetmiyordu, eski okuluna döneceksin" denemeyeceğini belirterek, "Çünkü, bu bir müktesep haktır. Zaten ders yılının da sonuna geliyoruz. Bu çocukları mağdur edecek bir karar olmaz. Onlar, okullarına devam edecekler. Ama bundan nakil yaptırmak isteyen öğrenciler gitmek istedikleri okulun taban puanına sahip değillerse o nakil yapılamayacak" dedi.

 

"Belki Danıştay farklı bir karar verecek"

"Velisinin tayini sebebiyle gittiği yerde puanına uygun okul yoksa ne yapılacak" sorusuna karşılık da Bakan Avcı, şu açıklamalarda bulundu: "Biz de Danıştay´a onu soruyoruz zaten. Danıştay, yürütmeyi durdurma kararı verdi. Biz de ona itiraz ediyoruz ve diyoruz ki; bazı zorunlu haller var. Çocuğun babası asker. Şimdi ´baban asker olmasaydı, tayin olmasaydı´ diyecek halimizi yok. Çocuğun babası Konya´da görev yaparken onu almışsın Van´a tayin etmişsin veya Van´da görev yaparken almışsın Eskişehir´e tayin etmişsin. Şimdi çocuk da onunla beraber geliyor. Burada zorunlu bir durum var. Çocuk keyfinden dolayı gelmiyor buraya. Dolayısıyla bu durumda olan çocuklar için biz böyle bir uygulamayı yapıyoruz, yapıyorduk. Danıştay´a savunmamızda bu da var.

Buna rağmen Danıştay, esastan da ´hayır hangi şartlar altında olursa olsun taban puan şartını arayacaksın, taban puanı tutmayan çocukların da nakillerine izin vermeyeceksin´ derse, o zaman o çocuklar önümüzdeki dönem muhtemelen tekrar mahkemeye gidecekler. Belki Danıştay o zaman farklı bir karar verecek. Çünkü öyle örnekler de var. Yani bugün bu konuda böyle karar veren bir mahkeme, yarın başka bir konuda, aynı konuda bir farklı şey...Bizim öyle örneklerimiz de var."

 

"Boş kontenjanlarımızın doldurulması için bir yöntem..."

Açıklamalarının üzerine, "Babası asker olan kızımız geldi Eskişehir´e, Samsun´dan Trabzon´dan da diğer askerlerin kızları geldiler. Toplamda 5 oldular. Sizin de boş 3 yeriniz vardı. 5´inin de taban puanı tutmuyordu. 3 kişilik yer boş mu kalacak´´ sorusu yöneltilen Bakan Avcı, ´´Evet boş kalacak´´ dedi.

´´Boş kalacak ve ben de 5 öğrenci olarak dışarıda bekleyeceğim´´ denilmesi üzerine de Bakan Avcı, ´´Evet. Bizim Danıştay´a yaptığımız itirazlardan bir tanesi de bu. Biz bunu aynı zamanda okullarımızdaki boş kontenjanlarımızın doldurulması için de bir yöntem olarak görüyoruz. Ara sınıflarda boş kontenjan var. Mesela 5 kişilik kontenjan var. Tamam; girişte taban puanı tutmamış ama neticede ona yakın bir puanla o çocuk oraya ara sınıftan geçebilir mi? Bizce geçebilmeliydi. Onun  için bu uygulamayı başlatmıştık. Hem atıl kapasiteleri boş kontenjanları değerlendiren, hem de zorunlu çocuk gelmiş ne yapalım şimdi? Ama Danıştay´ın bu kararıyla şu anda o durumdayız" görüşünü dile getirdi.

 

Maarif Vakfı´nın mevzuatını yeni Meclis görüşecek

Maarif Vakfı´nın kuruluş çalışmalarına ilişkin de bilgi veren Bakan Avcı, yurtdışında okul açma şartlarının ülkeden ülkeye mevzuat nedeniyle farklılık gösterdiğini anlattı.

Yurtdışında, çok farklı yöntemlerle kurulmuş eğitim kurumlarının bulunduğunu, bazı ülkelerde okul açılmasına izin verilmediğinden Türkçe Eğitim Merkezleri açıldığını dile getiren Bakan Avcı, "Bunlarla ilgili bazı ülkelerde, Gülen örgütünün  kurduğu iddia edilen veya kurduğu, işlettiği okullar var. Bunlar zamanında, hatta bizzat Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti temsilcileri, elçilikleri tarafından da o ülke otoritelerine referans verilerek açılmış okullar. Yani bir anlamda, Türkiye Cumhuriyeti´nin kefaletiyle, tezkiyesiyle açılabilmiş ve faaliyetlerini sürdüren okullar" değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın Sudan ve başka ülkelere ziyaretlerinde, bu okulların gündeme geldiğini anımsatan Bakan Avcı, "Cumhurbaşkanı da ´benim artık bunlara güvenim kalmadı, bunlar Türkiye´de bunları yaptılar, burada da benzer şeyler olduğuna dair duyumlar varsa onları da paylaşın. Onun için biz kefil değiliz´ dedi. ´O zaman ortada bir kurum var, burada öğrenciler var, sürüp gitmekte olan eğitim faaliyeti var. O zaman gelin bunları devralın, Millî Eğitim Bakanlığınız gelsin bunları devralsın, onlar yapsınlar o zaman´ diyen otoriteler var. Bütün bu talepleri karşılamak için Millî Eğitim Bakanlığı olarak gidip bunları alabilir miyiz? Alabiliriz" şeklinde konuştu. 

Bakan Avcı, Bakanlar Kurulu´nda bu eğitim faaliyetini daha sivil bir yapılanmayla sürdürmenin doğru olacağı kanaatinin uzun uzun tartışıldığını anlattı. Hazırlanan tasarıda da ülkenin durumuna göre, kurulacak Maarif Vakfı´nın şirketler, alt vakıflar kurabilmesine, vakıflarla işbirliği yapabilmesine, eğitim kurumlarıyla veya resmi kurumlarla protokollerle eğitim faaliyetleri yürütülmesine imkan sağlanacağını açıklayan Bakan Avcı, bu dönem Meclis çalışmalarının yoğunluğuna işaret ederek, "Önümüzdeki yasama yılında, ekimde..." dedi.

Vakfın kuruluş, envanter çalışmalarının ülkelerin koşullarına ilişkin çalışmaların sürdüğünü belirten Bakan Avcı, "O çalışmalar da dosyalarda hazırlanmış olacak. İnşallah önümüzdeki dönemde vakıf bu çerçevede faaliyetlerine başlayacak" diye konuştu.

 

Yardımcı kitap konusunda gerekli işlemleri yapılıyor

Özellikle, "paralel yapıya" ait yayınevlerinin kaynak kitap ve yaprak test pazarındaki payının yüksek olduğunun ve bazı müdür ve öğretmenlerin öğrencileri kaynak kitap almaya zorladığı iddiaları bulunduğunun anımsatılması ve bu konudaki çalışmalarının sorulması üzerine Bakan Avcı, kaynak kitap meselesinin pedagojik olmaktan çok ticari bir konu haline geldiğini söyledi. 

Kaynak kitap sorunun büyük ölçüde çözüldüğünü ifade eden Bakan Avcı, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Özellikle paralel yapının bu konularda ciddi bir çaba, örgütlenme içerisinde olduğunu bunun da üstelik çok da yasal olmayan, kılıfına uydurma ihtiyacı bile duymadan mesela bandrolsüz yayınları pazarlayarak yaptıklarına dair duyumlar geliyor bize de. Bunlarla ilgili gerekli soruşturmaları yapıyoruz. Öğretmenlerin veya yöneticilerin sadece belli bir yayın grubuna ilişkin değil herhangi bir şekilde öğrencilerine herhangi bir yayınevinin yardımcı kitaplarını almaya zorladıklarına dair bir duyum aldığımızda gerekli işlemleri yapıyoruz. Bunu daha da sıklaştıracağız. Öğretmenlerimiz, yöneticilerimiz bu konuda daha fazla uyarıldı."

 

Öğretmenler kitap tavsiye etme zorunluluğundan kurtulacak

Pedagojik amaçlarla öğretmenleri kitap tavsiye etme zorunluluğundan kurtarmak için de tedbirler aldıklarını anlatan Bakan Avcı, bu kapsamda, 8´inci sınıf öğrencileri için kazanım testleri hazırladıklarını ve takviye kursları düzenlediklerini belirtti.

Takviye kurslarından, 2 milyonun üzerinde öğrencinin yararlandığını ve buralarda 100 binin üzerinde öğretmenin gönüllü düşük ücretlerle çalıştığını dile getiren Bakan Avcı, bu öğretmenlere teşekkür etti.

Buralarda görev alan öğretmenlerin talebi olmamasına rağmen onlara daha fazla ücret vermeyi istediklerini belirten Bakan Avcı, "Bunu yapamıyoruz ama bu kurslara katılan öğretmenlerimizin, hizmet puanlarına, paramız yoksa da onları taltif edecek ve kendi branşlarındaki öğretmenlerle yarıştıkları her ortamda onlar bir puan, bir iki adım önde gidecekler" diye konuştu.

 

"Dedelik, diplomalarla erişilebilecek makam değil"

"Özel Statülü Hacı Bektaş Veli Anadolu Lisesinin temelini attınız. Bu okulda hangi program uygulanacak? Normal lise mi, imam hatip lisesi mi yoksa meslek lisesi programı mı?" şeklindeki soruya karşılık da Bakan Avcı, buranın bir proje okulu olduğunu ve uluslararası bir nitelik kazanmasını da öngördüklerini belirtti.

Özel okul açmak isteyenlerin müfredatını ve derslerini Talim Terbiye Kurulunun incelendiğini ve uygunluğuna karar verdiğini ifade eden Bakan Avcı, bu okulda da ders programının bir tür pilot program olduğunu, devletin asgari müfredatının yanında Alevi ve Bektaşi kültürünün temel değerleri ve usullerinin de okutulacağını söyledi.

"Bu okuldan, cemevlerine dedeler ve babalar yetiştirilecek" denildiğini anlatan Bakan Avcı, "Alevi camiası, kimlerin, hangi vasıfları taşıyanların, hangi niteliklere sahip olmaları halinde dedelik yapabileceğini çok iyi bilirler. Dedelik böyle bir takım seküler, okullardan alınan, diplomalarla erişilebilecek  bir makam değildir" dedi. 

"İmam hatip okullarında imam yetiştiriliyor, buradan da dede yetiştirilecek" denildiğini aktaran Bakan Avcı, imam hatip okulunu bitirmiş olmanın imam olmak için yeterliği olmadığını, buralardan mezunların ilahiyat fakültelerine gittiklerini anlattı. "Nasıl imam hatip okulları imam yetiştirmiyorsa burası da dede falan yetiştirecek değil" diyen Bakan Avcı, "Buralarda eğitim gören öğrenciler arasında diğer özellikleri itibarıyla dedelik yapmaya ilgili camianın münasip gördüğü gençler olursa, okullarını bitirdikten sonra, istiyorlarsa ve o cemaat ve camia da kendilerini dede olarak tanıyorsa, dedelik de yapabilirler. Ama biz ´dede yetiştiriyoruz´ deme hakkına sahip değiliz" şeklinde konuştu. 

 

KPSS’de ciddi örgütlü suistimal

Bakan Avcı, 2010´da gerçekleştirilen KPSS´de ciddi bir örgütlü suistimal olduğuna dair çok kuvvetli emareler bulunduğunu, soruşturmanın gidişatının da bunu gösterdiğini bildirdi. Soruşturmanın Millî Eğitim Bakanlığı ile ilgili kısmı hakkında bilgi veren Bakan Avcı şöyle devam etti: "Bizim çalışanlarımız içerisinden de, bu faaliyetler içinde yer aldığı şüphesiyle gözaltına alınan sanırım 14 çalışanımız olduğunu savcılık tespit etmiştir, işlemler sürüyor. Biz de ayrıca bu durumlarda herhangi bir suçtan, herhangi bir öğretmenimiz ya da çalışanımız gözaltına alındığında, özellikle tutuklandığı takdirde idari soruşturma açmak zorunluluğumuz var. Dolayısıyla onlarla ilgili olarak savcılığın yürüttüğü çalışmanın dışında bizim de Bakanlık olarak bu kişilerle ilgili başlattığımız idari işlemler sürüyor." 

 

Gereken işlem geciktirilmeden yapılacak

Bakan Avcı, 2010 KPSS´inde, çok geniş bir kitleyi ilgilendiren ve ciddi mağduriyetlere yol açtığı açık bir eylemin gerçekleştiği yönünde haklı şüphe olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Dolayısıyla burada bir yandan hak etmediği halde birtakım kamu kuruluşlarına özellikle atanmış olanlar söz konusu. Bunların sayısı, diğer mağdurlara göre tabii az. Öte yandan çok geniş bir kitlede, bunların haksızlığından ötürü hak ettikleri yere gelememiş, hak ettikleri puanları alamamış veya hak ettikleri kamu görevlerine atanamamış binlerce insan var. Zaten onlar da kendi haklarıyla ilgili bireysel mağduriyetlerinden kaynaklanan şikayet başvurularında bulunmaya başladılar. Dava açan mağdurlar da var. Haklılar. Çünkü bir sınava giriyorsunuz, birileri önceden dağıtılmış soru ve cevaplarla sizin önünüze geçiyor ve sizin hakkınızı gasp ediyor. Dolayısıyla, onların da bu mağduriyetleri nedeniyle dava açmaları çok anlaşılabilir bir şey. Bunlarla ilgili, yani bu tür bir tezgahın sonunda belli kamu kuruluşlarına yerleştirilmiş olanlara ilgili özellikle bunlardan bir tanesinin Millî Eğitim Bakanlığı olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla savcılık soruşturması ve mahkeme sürecinden sonra Millî Eğitim Bakanlığı içerisinde bu tür yerleştirme olduğu netleştikten sonra biz gereken işlemi hiç geciktirmeden yaparız."

Bu işlemin, haksızlığı giderip gidermeyeceğine ilişkin olarak Bakan Avcı, "Gidermek gerekiyor. Kamudan uzaklaştırılması ve haklarında işlem yapılması gerekir" dedi.

 

Terör saldırısında üst plan ve algı operasyonu

İstanbul Adliyesi, AK Parti Kartal İlçe Başkanlığı binası ve İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yönelik terör saldırıları ile ilgili değerlendirmelerde de bulunan Bakan Avcı, saldırıların bir üst planla bağlantılı olduğuna dikkat çekti. 

Bakan Avcı, "Öteden beri, seçim öncesinde bir yönetim zafiyeti olduğuna dair algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu, hemen hemen bütün seçim dönemlerinde, özellikle güçlü iktidarların olduğu dönemlerde seçimlere giderken başvurulan bir yöntemdir aslında" diye konuştu. "Elbette iktidar güçlü gibi görünüyor, ama bakın yönetim kabiliyetini kaybediyor, olaylara hakimiyeti konusunda ciddi bir zaaf var" yönünde bir algı oluşturulmak istendiğine işaret eden Bakan Avcı konuşmasına şöyle devam etti: "Ben, doğrusu bu saldırıların da böyle bir üst planla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu saldırıları gerçekleştiren örgüt veya örgütlerin niteliğine baktığınız zaman da onların büyük ölçüde taşeron örgütler olduğunu ve bu tür yönlendirmelere ve kiralık operasyonlara yatkın olduklarını biliyoruz. O nedenle bunların zamanlamasının da hedef seçimlerinin de isteyerek yapılmış tercihler olduğunu söylemek mümkün." 

 

Terör eylemlerini destekler nitelikteki yayınlara dikkat

Bakan Nabi Avcı, şehit savcı Mehmet Selim Kiraz´ın cenaze törenindeki akreditasyon uygulanmasıyla ilgili, "Teröristin, terör grubunun veya örgütünün hedeflerine ve söylemlerine destek gibi algılanabilecek ya da onun yaygınlaşmasına yol açabilecek yayınlar yapıyorsanız, o zaman gerçekten bir meslek örgütü gibi muamele görmemeyi de kabul ediyorsunuz demektir. Onun için o akreditasyonu kim uyguladıysa bence iyi yapmış" diye konuştu.

Bakan Avcı konuşmasına şöyle devam etti: “Bir iletişim hocası olarak bunu söylemek ne kadar zordur, siz tahmin edebilirsiniz. Böyle bir olayda bile böyle bir tutum içerisine giriyorsanız, o zaman normal medya organlarına tanınan haklar ve imtiyazlar konusunda bunları hak ediyorsunuz demektir. ´Görevimizi yapmamız engellendi´ falan, göreviniz teröriste ´eylemci´ demek değil. Bu yanlış bir şey, bu yanlışa bir kez daha mani olunmuştur."

Bakan Avcı, Savcı Kiraz´ın şehit edildiği terör saldırısının, medyada yayınlanış şekliyle ilgili bir soru üzerine, medyanın farklı mesleki anlayışlar ve farklı bağlantılara sahip büyük bir yapı olduğunu söyledi.  

Medyada bir yayın organın gelişmeleri ele alma biçiminden yola çıkarak, artık diğer yayın organın konuyla ilgili neler yazdığının ve nasıl bir tutum sergilediğinin tahmin edilebildiğine dikkati çeken Bakan Avcı, şunları kaydetti: "Adeta şuraya doğru gitmeye başladık, ´a gazetesi´nin bir olayla ilgili yorumunu okuduğunuz zaman ´b gazetesi´ni bakmadan bu konuda ne demiş olabileceğini bile kestirebiliyorsunuz. Bunu bazen kendi kendime test ediyorum. Bir gazetede manipülatif bir haberi okuduğumda diyorum ki ´yarın bunu cevabını ´b grubu´nun gazetelerinde şöyle okuruz´. Bakıyorum büyük ölçüde tutuyor. Bununla bütün medyaya yönelik bir eleştiri de yapmış oluyoruz. Kimin ne diyeceği önceden belliyse o zaman bu işin mesleki kalitesi konusunda ciddi bir tartışma açmak gerekir. Medya bu tartışmayı yapabilir mi bugünkü koşullarda yapması çok zor."

 

"Medya çalışanlarımızın niteliğinde düşüş var"

Medya çalışanlarının niteliğinde çok ciddi bir düşüş yaşandığını ifade eden Bakan Avcı, "En basit mesleki ilkeler konusunda bile gençlerin yanında yaşlı başlı editörlerin de en temel meslek ilkelerini hiçe sayarak, yayın yaptıklarını görebiliyoruz. Sokaktaki insanın bile bildiği husus nedir, habere konu olan tarafın görüşü mutlaka alınır, hakkınız. Bir rivayet varsa maalesef birtakım iddialara dayanıp o iddiaların hedefindeki kişi ya da kuruma, ´bu işin aslı nedir´ diye hiç sorulmuyor. Biz Millî Eğitim Bakanlığı olarak bunu çok yaşıyoruz" diye konuştu.

 

Yalan haber manşette, tekzip son sayfada

Bakanlıkla ilgili en fazla üniversiteye giriş sisteminin değişeceği yönünde gerçek olmayan haberlerle karşılaştıklarını vurgulayan Bakan Avcı, bu yöndeki haberlerin manşetten verilmesine karşın tekziplerinin gazetenin son sayfalarında küçük şekilde yayınlanmasına tepki gösterdi.

Bakan Avcı konuşmasına şöyle devam etti: "Dünyanın hiçbir yerinde teröristle mağdur arasındaki ilişkiyi gösteren görüntüler yayınlanmaz. Teröristin maksadı budur zaten. Terörist kendi propagandasını yapmak ister. Siz niye alet oluyorsunuz, böyle bir şeye. Bu işin, sadece mesleki kifayetsizlikle izah edilemeyecek bir tarafı da var. Çünkü bunu yapanlar bunun doğru olmadığını, mesleki ilkelere aykırı olduğunu, evrensel basın yayın etiğine aykırı olduğunu bilirler, hatta bunun bugünün siyasal ortamında seçime giderken, hükümete nasıl bir etkisi olacağını da bilirler veya en azından umarlar. Böyle bir beklentiyle bunları yayınladıklarını zannediyorum." 

 

"Eylemci değil, terör eylemi"

İstanbul Adliyesi´ndeki terör saldırısını gerçekleştirenlerin bazı basın yayın organlarında "eylemci" olarak nitelendirilmesini de eleştiren Bakan Avcı, "Bu tür eylemlere bulaşan insanlara dünyanın her yerinde terörist denir. Ama bizim basın yayın organları ´eylemci´ diyor. Hayır, eylemci filan değil. Eylemci ne demek? Eylem, sokakta ya da uygun yerlerde, gösteri yürüyüşü, basın açıklaması olur, protesto gösterisi olur ama yasal ölçüler içerisinde yapılır. Bu öyle değil ki. Bu düpedüz terör eylemi" şeklinde konuştu.

Haberin Videosu:

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.