Bakan Yılmaz, TBMM´de "Meclis Sohbetleri"nde oturum başkanlığı yaptı  
Bakan Yılmaz, TBMM´de "Meclis Sohbetleri"nde oturum başkanlığı yaptı

Bakan Yılmaz, TBMM´de "Meclis Sohbetleri"nde oturum başkanlığı yaptı

Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, TBMM’de gerçekleştirilen "Meclis Sohbetleri"nin "Millî Egemenlik" başlıklı üçüncü toplantısında oturum başkanlığı yaptı.  

Bakan Yılmaz, TBMM´de "Meclis Sohbetleri"nde oturum başkanlığı yaptı

TBMM Tören Salonu´nda gerçekleştirilen "Meclis Sohbetleri"nin "Milli Egemenlik" başlıklı üçüncü toplantısı yapıldı. Oturum başkanlığını Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz´ın yaptığı toplantıya, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Refik Turan, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Acun, Gazeteci - Yazar Rahim Er konuşmacı olarak katıldı.
 
Toplantının açılışını, TBMM Başkanvekili Ahmet Aydın yaptı. "Meclis Sohbetleri" fikrinin öncüsünün Kahraman olduğunu söyleyen Aydın, Meclisin millî egemenliğe karşı bir bombalı saldırıya uğradığını söyleyerek, Birinci Meclisin dahi düşmanla mücadele ederken bombalanmadığını belirtti. 15 Temmuz´da bir hain darbe girişimi ile karşı karşıya kaldıklarını ifade eden Aydın, "Milli egemenliğe karşı çok ciddi bir kalkışma ve Meclisimizi bombalayacak kadar alçaldılar." dedi. Sohbetin oturum başkanlığını yapan Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz da egemenliğin ne olduğunun çerçevesinin anayasa ile çizildiğini, egemenliğin tek meşru kaynağının millet olduğunu, millet iradesinin de fertlerin iradesinin bir araya gelmesinden ve bunların kaynaşmasından oluştuğunu, milli egemenliğin milletin bölünmez iradesini de temsil ettiğini anlattı.
 
"Her insan topluluğu kendi değerlerini doğuramamıştır"
Konuşmacılardan Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Refik Turan, iki kere gazi olmuş ve dünyada da emsali belki de olmayan Meclis çatısı altında konuşmaktan büyük gurur duyduğunu söyledi. İnsanların bir araya gelip düzenli yaşamasının her zaman için insanoğlunun iç güdülerinde bulunan değerli bir duygu olduğunu belirten Turan, her kültür ve her insan topluluğunun da kendi değerlerini doğuramadığını vurguladı. Turan, "Kültürlerin gelişimi, devletlerin olabilmesi öyle tesadüflere kalan bir husus değildir. Bir yönüyle devlet sahibi olmak büyük bir nimettir. Dolayısıyla devletin ilk doğduğu noktaya gitmek lazım. Devletin ilk doğduğu nokta, yönetme hakkıdır. Yönetici kim olsun ki devlet olarak insanlar onu tanıyabilsin." dedi. Turan, Cumhuriyet dönemine geçiş ve bu geçişi etkileyen savaşlar ve olaylara ilişkin bilgi verdi. Dünyada bütün cumhuriyet ilanlarında çok büyük planlamalar, halk ayaklanmaları, patlamalar olduğunu aktaran Turan, "Bizde böyle bir şey yaşanmadı. Elbette cumhuriyetin ilk yıllarında, arkasından gelen yıllarda birtakım puslu davranışlar var ama benzeri bir olayın söz konusu olmadığını ifade etmekte yarar görüyorum." ifadesini kullandı. 
 
"En büyük adım millî mücadeledir"
Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Acun da TBMM´nin açılışının 98. yılını kutladı. Acun, en sade ifadeyle milli egemenliğin, devleti kuran ve yöneten en üstün gücün, bir şahsa veya zümreye değil millete ait olması olduğunu söyledi. Acun, dünya tarihine bakıldığında milli egemenlik veya milli hakimiyet kavramının Fransız İhtilali ile ortaya çıktığını gördüklerini ve daha önce dünyada böyle bir kavramın mevcut olmadığını söyledi. Millî egemenliğin doğuşunu, güneşin doğuşuyla açıklamaya çalışacağını dile getiren Acun, şöyle devam etti: "Güneş birdenbire doğmaz. Önce tan yeri ağarır, ardından şafak söker ardından da güneş doğar. Biz, milli egemenliğin belli belirsiz halde ortaya çıkışını Senedi İttifak ve Tanzimat ile başlatıyoruz. Meşrutiyetler şafak sökümü oluyor. Milli mücadele ve cumhuriyet de güneşin doğuşu oluyor. 
 
Millî egemenlik yolunda ilerleyen milletin aslında attığı en büyük adım milli mücadeledir. Türk milletinin en zor zamanında Mustafa Kemal´in önderliğinde verdiği bir varoluş mücadelesidir. İstanbul işgal altında padişah tutsak halinde olduğundan milli iradenin merkezi Ankara, dayanağı da Türk millet olur." Acun, Sivas Kongresi´yle birlikte milli iradenin biçimlenmeye başladığını, ön plana çıktığını gördüklerini belirterek, "Atatürk´ün kongreyi açmak üzere yaptığı 15 dakikalık bir konuşma var. Bu konuşmasında tam 45 kere milli ve millet kelimesini kullanıyor." dedi.  
 
Gazeteci-Yazar Rahim Er de Viyana Kuşatması´nın kaybedilmesinin ardından gerilemeler ve kayıpların başladığını söyledi. Er, Fransız ihtilalinin hürriyet, kardeşlik ve eşitlik gibi kavramlar getirdiğini, bu sloganların sonraki zamanları tesirine aldığını ve ilk tesirine aldığı hareketlerden birinin de Senedi İttifak olduğunu ifade etti. Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı ile sonrasında yaşanan gelişmeleri aktaran Er, 1878 Ali Suavi vakasının, 15 Temmuz´a benzeyen bir darbe olduğunu söyledi. Demokrat Partinin iktidara gelmesinden günümüze kadar yaşananlara değinen Er, "E-muhtıraya karşı konulması üzerine milli hakimiyetin hayat bulması 27 Nisan 2007 tarihlidir. Bunun kalıcılığı da 15 Temmuz 2016 tarihlidir. Mesele kavramların yerine oturması, içini doldurmasıdır." ifadesini kullandı.  
 
"Devlet varsa egemenliği olacak"
Programın kapanış konuşmasını yapan TBMM Başkanı İsmail Kahraman, "Her devletin egemenliği olacak. Yetkisiz devlet varsa o zaman devlet yoktur, anarşi vardır. Anarşinin olduğu yerde ne devlet olur ne huzur olur. Devlet varsa egemenliği olacak ama egemenliğinin de hududu olacak. İşte o hududu anayasada bulunan ilkeler belirliyor." dedi.  Aslında demokrasinin Türkiye´de 14 Mayıs 1950´de başladığını belirten Kahraman, "Ondan önce kağıtta. Araya 60, 71, 80 girdi. Kesintiler oldu. Tam demokrasiyi yaşayamadık. Egemenlik hakkı tam manasıyla olmadı. Herhangi bir silahlı gücün, cuntanın, grubun elinde hakimiyetin olmasını kabul edemeyiz. Hakimiyet milletin olacak ve millet kendi seçimini, tercihini yapacak. Bu, elinden alınmamalıdır. Elinden alındığı zaman darbeler oldu." diye konuştu. 
 
Kahraman, 1960´a ihtilal diyenlerin bulunduğunu, 1960 ve 1980´in ihtilal olmadığını, bunlara darbe denilmesi gerektiğini, ihtilal ile darbenin farklı olduğunu söyledi. Kahraman, bu süreç içerisinde darbe teşebbüslerinin de yaşandığını, 1960´tan 2016´ya kadar 16 tane darbe, darbe teşebbüsü, açığa çıkmış veya çıkmamış harekat gerçekleştiğini, 15 Temmuz´un 17. darbe teşebbüsü olduğunu, kimisinin gizli kaldığını kimisinin de açıktan olduğunu vurguladı. İsmail Kahraman, "Türkiye´de darbeler dönemi 15 Temmuz 2016 tarihinde bitmiştir. Millete rağmen hiçbir hareket yapılamaz. Millete dayanmayan hiçbir hareket muvaffak olamaz, kendini sahneye koyamaz." dedi. 

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.